Sonra o his gelirmiş. Hani şu ben hiç mutlu olamayacağım, içimden hiçbir şey gelmiyor hissi. Üstüne birde gelmeyeni suçlamaktan vazgeçip kendimizi suçlarmışız. Hep kendimize kızarmışız. Dibe battıkca batmak olgunlaşmakmış. Can acıtan gerçeklere karşı dik durmak büyümekmiş.
Velhasıl ölüyorum, ölüyoruz her birimiz. Giden gidiyor biz yokluğunda boğulurken yüzmeyi öğreniyoruz. Bir bakıma yokluğuna alışıyoruz. Sonra o saçma tecrübeler karşımıza geçip 'yediğin kazıklar seni daha olgun biri yapar' diyor. Sahi mutsuz olmak, ikinci şansı vermekten korkmak, hayata küsmek, kestirip atmak, tepkisizleşmek olgunlaşmak mı? Eğer öyleyse sanırım sen olgunlaştın. Gidişinden anladım. Mutsuzdun, tepkisizdin, kestirip attın. Nasılda becerebildin şu benim hiç beceremediğim kalpsiz biri olmayı. Farkında mısın bu bir oyun değil ciddi ciddi ardında kaldım. Bu yarım kaldım demek oluyor. Büyümek boş kalan yarımı dolduramıyor daha beter büyütüyor. Canım çok yanıyor. Güçlü olamıyorum. Belki geçer diye uyumaya çalışıyorum. Ertesi gün yokluğuna kaldığım yerden devam ediyorum.
Ben seni çok özlüyorum. İnadına inadına gelmiyorsun. Biliyorum, yok ettiğin gün bende yok oldum. Gittiğin gün bende içimdeki çocuktan gittim. Vazgeçtiğin gün bende kendimden vazgeçtim. Olmayışına alışmaya çalıştım. Senden kalanlarla yetindim. O kadar uzun zamandır yoksun ki artık dayanamıyorum. Bu olgunlaşmak değil ruhsuzlaşmak. Buna kim olgunlaşmak dediyse budala bir yalancı. Bu bildiğin binlerce intihar denemesinde bulunup ölememek.
Bunları bir kenara at, ben seni gerçekten çok özledim. Kendime kıza kıza özledim. Herşeye rağmen çok özledim. Ben çok şanssız biriyim. Eğer dönmek için vazgeçmemi bekliyorsan bil ki vazgeçtim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder