3 Kasım 2018 Cumartesi

Gel Birde Buradan Yak


Bu gün duvarları küflenmiş o eve gittim. Soyulmuş tahta penceresinin kenarına; bir umut yeşermesi dileğiyle, renk renk çiçek saksıları yerleştirip eski defterleri açtım. Bir gün yüzüne vurmak umuduyla yuttuğum ne varsa tozlu defterlerin içinde, karşımdaydı. Sustuğum, sindirdiğim, unutmaya çalıştığım ne varsa öylece bana bakıyordu.

Kinim ve tutkum yanyanaydı, yıllar içinde hiç bir şey değişmemişti. Hayal kırıklığına uğradım. Derin bir nefes aldım.

Bir gün sende bu küflenmiş duvarlara uğrarsın diye çiçek saksılarının dibinde sana bir not bıraktım;

Acı sarmaşık gibi etrafımı sardı, görmezden geldim. Ben, içinde sen olan her şeye baştan razıydım. Sana olan susamışlığımdan kaçmak istedim. Yarama sarıldım. Sandım ki, acı çekersem kabuslarım diner. Böyle olmadı, gözümden sakındığım adam gönlümden bir an olsun kopmadı.

Yaktıkların yetmedi. Buyur, gel birde buradan yak.


Gelişin, yakacaklarını göz ardı etmeme yetecek bir mucize olur. Senden gelen her yangına hazırım.


'Keşke çok önceden karşılaşsaydık'


Sevmeye mecali olmayan ruhların veda cümlesi. Ne acı cümle değil mi? İçinde başlamadan biten yenilgiler yatıyor.


Yaptığın şeyin neye mal olduğunu hala idrak edemediğine eminim. Zamanla unutmayı beklerken unutmamayı diledim. 


İçimdeki nahoş hüznü tetikleyen bir hayaletten ibaretsin. Eski defterlerle yüzleşince anladım.